Bilişim Teknik ve İnternet
  Tıp Haberleri
 

 

AIDS aşısında büyük gelişme

  

İspanyol araştırmacılar, çağın vebası olarak adlandırılan AIDS hastalığına karşı “bugüne kadar geliştirilmiş en başarılı aşıyı” ürettiklerini açıkladı.
 

Fox News'da da yer alan habere göre yeni AIDS aşısı, İspanya Ulusal Biyoteknoloji Merkezi’nden Mariano Esteban, Barselona Klinik Hastanesi’nden Felipe Garcia ve Madrid’deki Gregorio Maranon Hastanesi’nden Juan Carlos Lopez Bernaldo de Quiros tarafından düzenlenen bir basın toplantısında açıklandı.

Araştırmacılar, fare ve maymunlar üzerinde büyük başarı elde ettikten sonra, aşının bir yıl önce insanlar üzerinde denenmeye başladığını ve şu an 370 gönüllü arasından seçilen 30 kişi üzerinde denemenin ilk safhasında olduklarını belirtti.

Çalışmanın rasgele ve çift kör (denek, kullandığı ilacın gerçek olup olmadığını bilmez) yapıldığını belirten araştırmacılar, gönüllülerin gerçek ilaç mı yoksa plasebo mu aldıklarını ve kendilerine ne zaman ilaç verildiğini bilmediklerini ifade etti.

Doktorlar, altı gönüllüye plasebo, 24 tanesine ise ilaç verdi. Gerçek ilaç alan ikinci grup, ilk gruba kıyasla daha az ikincil etki (baş ağrısı, iğne yapılan bölgede ağrı veya genel rahatsızlık) belirtti. Doktorlar böylece, aşının kullanılmasının güvenli olduğunu ve klinik gelişim sürecinin devam ettiğini belirtti.

Dahası, gerçek aşı yapılan hastaların yüzde 95’inin bağışıklık sisteminin güçlendiği tespit edildi. Geçmişte aynı hastalara uygulanan aşıların başarı oranı ise sadece yüzde 25’ti. Ayrıca, yeni AIDS aşısı geçmişteki aşılara kıyasla sadece hücre veya antikor değil, her ikisinin üretiminde de artış sağladı.

Dr. Lopez, aşı olan hastaların yüzde 85’inin bağışıklık sistemlerindeki güçlenmenin en az bir yıl devam ettiğini ve bu sürenin AIDS’le mücadele de yeterli bir zaman olduğunu” belirtti.

Araştırmacılar şimdi yeni bir klinik deneme süreci başlatacak ve yeni HIV aşısının sadece onu güçsüzleştirmekle kalmayıp hastalığı ortadan kaldırıp kaldırmadığını test edecek.

 


Katliam Virüsü



Hollanda'da Korkutan Buluş: Katliam Virüsü! 

Kuş gribi virüsünün genetiğiyle oynayarak 100 milyonlarca insanı öldürebilecek bir virüs geliştirildi. Bu buluş büyük tartışma da başlattı.

bilim adamları nın geliştirdiği yeni bir virüs büyük tartışmaya yol açtı. Kuş gribinden çok daha ölümcül ve bulaşıcı olan, kısa sürede yüzmilyonlarca insanın ölümüne yol açabilecek virüsün, biyolojik silah olarak kullanılmasından endişe ediliyor.

Tartışmalı Buluş

bilim ve teknolojideki gelişmeler bir yandan hayatı kolaylaştırırken; bir yandan da korkutuyor. Öyle ki, genetiğiyle oynanan bulaşıcı bir vürüs, 100 milyonlarca insanın ölümüne yol açabilecek biyolojik bir silaha dönüşebiliyor.

Bilim insanlarının, son derece bulaşıcı ve ölümcül bir grip virüsü türevi geliştirmesi tartışma yarattı.

Hollandalı uzmanlar, 2009 yılında dünyada yaklaşık 9 bin insanın ölümüne sebep olan kuş gribi virüsünün "çok daha bulaşıcı ve öldürücü" bir türünü geliştirdi.

Erasmus Tıp Merkezi'nde, kuş gribine yol açan H5N1'in genetiği üzerinde oynayan bilim insanları, sadece beş mutasyonun, virüsü, dünya nüfusunu silip süpürecek kadar bulaşıcı hale getirebileceğini keşfetti.

İnsanlara benzer solunum yollarına sahip dağ gelincikleri üzerinde test edilen yeni virüs, kısa sürede milyonlarca kişiye bulaşabiliyor.

Biyolojik Savaşa Neden Olabilir?

Araştırma, bilim dünyasında büyük tartışma yarattı. Genetiği değiştirilmiş virüsün "yanlış ellere geçmesi" halinde biyolojik savaşa yol açması endişeleri dile getiriliyor.

"Şarbondan Beter"

İngiliz Daily Mail gazetesi, virüsün "şarbondan beter" olduğunu ve tüm uygarlığı tehdit edebilecek potansiyele sahip olduğunu yazdı.

Yapılabilecek en tehlikeli virüsü keşfettiklerini açıklayan bilim insanları, buna rağmen yöntemlerini yayımlamakta kararlı.

Konu bilimsel yayın özgürülüğünü de tartışmaya açtı.

Hollanda Ulusal Biyogüvenlik Danışma Kurulu, makaleyi yasal olarak engelleyemese de basından yayınlamamasını rica etmeyi değerlendiriyor.



HAYATİ ÖNEME SAHİP İLAÇLAR PİYASADA BULUNAMIYOR
 
 
 
 

 

Türk Eczacıları Birliği (TEB), kamu kurum iskontoları ile ilgili olarak , ``firmaların kamu otoritesini tanımadığı, devletin yaptırım uygulamadığı ve faturanın eczacı ve vatandaşa çıktığını`` ileri sürdü.
     
TEB`den yapılan yazılı açıklamada, Türkiye`deki 54 eczacı odası başkanı ile bir araya gelerek ilaçta yapılan indirim ile ilgili görüştükleri belirtildi. İlaç firmalarının, karşılaması gereken ıskonto miktarının vatandaştan alınması yönünde bir tavır belirlerken, 24 bin eczacıyı temsil eden oda başkanlarının, hem eczacıların hem de vatandaşın ``sırtlandığı`` bu yükü daha fazla taşıyamayacaklarını ifade ettikleri vurgulanan açıklamada, ``Toplantıdan, 15-16 Ocak ve 4 Aralık tarihlerinde olduğu gibi kepenk kapatma eylemi ve 21 Aralık Eczacılık Mitingindeki mücadelenin devamı kararı çıktı`` denildi.
     
Açıklamada, toplantıdan sonra 54 eczacı odası başkanının imzasının bulunduğu bir deklarasyon metni yayımlandığı aktarılarak, şunlar kaydedildi:
    
``Bizler, meslek örgütümüzün görüşü alınmadan hizmet sunum alanımızla ilgili değişikliklerin istemesek bile uygulayıcısı yapılıyoruz. Son durumda, sorumluluklarını yerine getirmeyen ilaç firmaları yüzünden eczacıların içine düşmüş olduğu sıkıntılı ve artık sürdürülemez süreç daha da derinleşmektedir. Eczacı, halkına hizmet etmeye çalışırken, ilaç firmalarının kanunu ve mesleğimizi tanımaz tavırlarına maruz kalmaktadır. Bunun karşısında kamu da bugüne kadar kendi uygulamaya koyduğu kurallara uymayan ilaç şirketleri konusunda hiçbir şey yapmamıştır.
     
Firmaların devlete yapması gereken indirimlere eczanelerin aracılık etmesi artık sürdürülemez bir noktaya gelmiştir. İlacın tek alıcısı olan kamuya firmalarca verilen ıskontoların hesaplanmasında zaten çok açık bir haksızlık varken, 5 Kasım 2011 tarihinde yayınlanan Sağlık Uygulama Tebliği değişikliği ile ilaçların kamu kurum ıskontoları ortalama yüzde 7.5 oranında artırılmış olması karşısında, bu artışın bazı firmalar tarafından verilmeyeceğinin açıklanması kabul edilemez. Aynı kanun tanımaz tavır, eczane stoklarında oluşan zararların karşılanması noktasında da sergilenmektedir. Tüm bunların yanı sıra eczacıların artık bir teamül haline gelmiş olan ticari ıskontolarının ilaç şirketleri tarafından teker teker sıfırlanmasıyla birlikte; ellerindeki stok ile zaten uzun süredir özverili bir biçimde sağlık hizmeti vermeye çalışan eczacılar, `Artık yeter!` deme noktasını da geçmiş durumdadır.
     
Kamu kurum iskontoları ile ilgili sorunun çözümüne dair sorumluluğu aldığını Büyük Kongremizde tüm delegelerimiz karşısında ifade eden Sayın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı`nı ve ayrıca konuyu yakından bilen Sayın Sağlık Bakanı`nı ilaç şirketlerinin Kararnameye ve Tebliğe uymasını sağlamaya çağırıyoruz.``
    
TEB`DEN MÜCADELEYE DEVAM KARARI
    
Açıklamada, ``eczacıların ticari ıskontolarını sıfırlayan, kamu kurum iskontosu farklarını ödemeyen ve stok zararını karşılamayan firmaların ilaçlarını satabilmesi bundan böyle mümkün olmayacaktır`` ifadesine yer verilerek, şunlar kaydedildi:
     
``Bunun yanı sıra ilgili şirketlerin, eczacının haklarını vermemeleri durumunda eczanelerimize mümessil göndermemesi yerinde olacaktır. İlacı eczane üzerinden geçerken eczacıyı zarara uğratan, devlete yapması gerekli iskontoyu yapmayıp bunu eczacının sırtına bırakan firmalar, eğer bunu ticareten bir çıkış olarak görüyorlarsa bir kez daha ve önemle hatırlatıyoruz ki bu sizin açınızdan ticareten bir çıkış olmaktan öte, olsa olsa sonun başlangıcıdır.
     
Meslek örgütümüz yapılan tüm bu düzenlemelere ve eczacının hak kayıplarına neden olan her türlü uygulamaya karşı hukuki haklarını sonuna kadar kullanacaktır. Kamu otoritesi ilaç yokluğu nedeniyle sorun yaşanmaması için ilaç şirketlerine gereğini yapmalıdır. Eczacıların ilaç fiyat düşüşlerinden etkilenmemesi için sabit kar marjı da dahil olmak üzere gereken tüm önlemler bir an önce hayata geçirilmelidir. Global bütçe, tüm sosyal tarafların katılımı ile şeffaf bir biçimde oluşturulmalı, sağlığın kılcal damarları olan eczacıların varlığının sürdürülmesi esas öncelik olmalı, kamu kurum ıskontosu konusunda sanayi ve kamu arasında yeni bir model geliştirilmelidir. 6197 sayılı Eczaneler ve Eczacılar Hakkında Kanun bir an önce güncel ihtiyaçlarımızı karşılayabilir hale getirilmelidir.
     
İlaç firmalarını; bu zor zamanda Eczacıya, eczaneye ve meslek örgütümüze karşı tavır almak yerine, aklıselimi önceleyerek eczacının, temsilcisi olan Bölge Eczacı Odalarının ve TEB Merkez Heyetinin aldıkları kararlara uymaya davet ediyoruz.
     
Mesleğimizin ve demokratik haklarımızın bize verdiği her türlü olanağı kullanarak, üyelerimizden aldığımız güçle, 15-16 Ocaklarda, 21 Aralıklarda, 4 Aralıklarda nasıl mücadele ettiysek bundan sonra da mücadeleye devam edeceğiz.


 DİŞÇİ KORKUSUNA SON

 

 

Diş Bölümü, Türkiye'nin ilk lazer diş tedavi ünitesi. Diş tedavilerinde lazer kullanılıyor. Dolgu yapmak için dişin oyulması işlemi lazerle yapılıyor. Ağrı olmadığı için anesteziye gerek kalmıyor. Böylece ‘‘dişçi korkusu’’ da sona eriyor. İki saat içinde diş beyazlatma işlemi yapılıyor. Diş eti rahatsızlıkları tedavi ediliyor.

 Bugün ameliyat bugün ev

 Fulya'daki İstanbul Cerrahi Hastanesi, tüm cerrahi branşları barındıran, ameliyatların son teknolojinin ürünü olan aletlerle kansız olarak yapıldığı bir hastane. Göz, diş, kulak burun boğaz, plastik cerrahi, genel cerrahi, tüp bebek laboratuarı, gen laboratuarı hastanenin bölümlerinden bazıları.

 Hastane bünyesinde, 30'un üzerinde doktor çalışıyor. 

Göz ünitesinde, Türkiye'de henüz yapılmayan birçok ameliyat yapılıyor. Daha önce tedavi edilemeyen hipermetroplar ve hipermetrop astigmatlar yeni bir lazer cihazı sayesinde iyileştiriliyor. Göz tansiyonu ameliyatlarında, endoskopik göz lazeri kullanarak tedavi yapılıyor. Gözyaşı kanalı tıkanıklıkları tedavi ediliyor. Bir de çocuk göz hastalıkları departmanı var.

 

Kulak Burun Boğaz'da ses telleri tedavisi lazerle yapılıyor. Özel ses merkezinde, ses terapisi uygulanıyor. Sinüs ameliyatları yapılıyor ve yüzde 90 başarı sağlanıyor.

Plastik cerrahide üç değişik tür lazer kullanılıyor. Derin kırışıklıklar için ayrı, yüzeysel kırışıklıklar için ayrı, vücuttaki ve yüzdeki lekeler, varisler için ayrı. Plastik cerrahide de endoskopik yöntemler kullanılıyor. Bunlarda da kesme biçme yok.

Bel fıtığı ameliyatları laporoskopik yöntemle ve lazer kullanarak yapılıyor. Bu yeni yöntemle, hasta aynı gün evine gidebiliyor.

Prostat ameliyatlarını lazerle yapılıyor. Hasta, ameliyattan çıkıp yürüyerek eve gidebiliyor.

Spor sakatlanmaları merkezinde, sporcular tedavi ediliyor.

İstanbul Cerrahi Hastanesi'nde doğum yok, ancak tüp bebek merkezi ve kısırlık tedavisi ünitesi var. Doğacak çocuktaki birtakım rahatsızlıklar da yine burada belirlenebiliyor.

Gen merkezi ve yavaş yavaş kurulan bir gen laboratuvarı var. Burada da tedavilerine başlanacak.

 Tıp alanında Teknolojik gelişmeler hakkinda aciklamalar Tıp alanında Teknolojik gelişmeler konusunda bilgiler.

Anahtar Kelimeler:Tıp alanında Teknolojik gelişmeler, Tıp alanındaki gelişmeler ,tıp alanındaki teknolojik gelişmeler , Tıptaki teknolojik gelişmeler ,Tıpta en son teknoloji gelişmeleri

Klima ciddi hastalıklara yol açabilir

 

Sıcak havalarda konforlu olabilmek ve verimli çalışabilmek için kullanılan klimalar yoluyla bulaşan en önemli hastalık klima hastalığı olarak ta adlandırılan lejyoner hastalığı.

KadıköyŞifa Kadıköy Hastanesi Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Hakan Solak yanlış klima kullanımının neden olduğu hastalıklar için şu bilgileri verdi
"Lejyoner Hastalığı ilk olarak 1976 yılında Pensilvanya Lejyonerlerinin yaptığı bir toplantıda bulunan kişilerde görülmüş ve toplantı salonundaki havalandırma sisteminden kaynaklandığı tespit edilmiştir. Lejyoner hastalığı, Legionelle Pneumophilia adlı bir bakterinin sebep olduğu bir zatürredir.

Bu bakteri, klimaların filtre sistemlerinde, uygun nem ve ısıda çoğalıp buralardan ortam havasına dağılmaktadır. Salgınlar sıklıkla otel ve hastanelerde olmakla birlikte, tek tek vakalar olarak ta bildirilmiştir. İnsandan insana bulaştığı görülmemiştir. Akciğerlere girişi için saptanan en önemli yollar, solunum cihazları, havalandırma sistemleri ve hastanelerde solunum yollarına uygulanan birtakım işlemlerdir.
Dolayısıyla, klimatize büyük otel ve işyerlerinde çalışanlar, havalandırma işlerinde çalışan kişiler ve sağlık personeli riskli gruplardır. Bakteriyi alan kişinin vücut direncide hastalığın oluşmasında önem taşır, şeker hastaları, alkolikler, kemoterapi hastaları, kronik böbrek ve akciğer hastalığı olan kişilerde oluşumu daha yüksek oranlardadır. En yaygın kolaylaştırıcı faktör sigara içilmesidir.
Bu hastalarda tipik zatürreden farklı olarak, akciğere ait şikayetler ön planda değildir. Yaygın kas ve eklem ağrıları, baş ağrısı, halsizlik, huzursuzluk ve ateş ön plandadır. Bunun yanı sıra başlangıçta kuru öksürük hastaların önemli kısmında görülür, bulantı kusma, ishal gibi sindirim sistemi bulguları da yaygındır, bunlara ek olarak ajitasyon, konsantrasyon bozukluğu ve hatta koma bile görülebilir.
Hastalığın teşhisinde birtakım serolojik laboratuar bulguları yardımcı olabilir. Tedavisi uygun doz ve süre ile uygulanacak antibiyotiklerle yapılır.
Klimaları yoğun olarak kullandığımız şu günlerde, yukarda bahsedilen bulguları basit bir gribal enfeksiyon olarak değerlendirmeyip bunun klimaya bağı bir zatürre olabileceğini akılda bulundurup tetkikler için uzman bir doktora başvurmakta fayda vardır.
Klimalardan bu hastalık dışında, özellikle iyi temizlenmeyen klimalarda üreyebilecek olan küf mantarlarının alerjik rinit ve alerjik astıma sebep olabileceği de unutulmamalıdır.
Araçlardaki klimaların da doğru kullanılmaması sonucunda da sinüzit, kulak iltihapları ve yüz felci gibi sorunlara neden olabilmektedir. Bu yüzden araçlarda klima kullanırken havanın direkt yüze ve göğse değil ön cama doğru yönlendirilmesi bu sorunların oluşmasını engelleyecektir.

Beyin kızamığı hastalığı


Gelişmiş ülkelerde görülme sıklığı 2 milyonda bir olan ve halk arasında beyin kızamığı olarak bilinen "subakut sklerozan panansefalit" (SSPE) hastalığı Hindistan'dan sonra Diyarbakır'da ortaya çıktı.

Kızamık enfeksiyonunu takiben 2-10 yıl içinde görülebilen kişilik bozuklukları ve algılamada yetersizlik belirtileri ile teşhis edilebilen hastalık, kronik progresif ve dejeneratif rahatsızlıklar olarak nitelendiriliyor. Hijyenik koşulların yetersiz olduğu ülkelerde rastlanan hastalığın tedavisi ise henüz yok.

Bölgede büyük tedirginliğe neden olan hastalığın çok sayıda kişide görülmesi ile alarma gecen Diyarbakır Tabipler Odası kurduğu araştırma komisyonu ile hastalığı etkin kılan nedenleri bulmaya çalışıyor. Diyarbakır Tabipler Odası Başkanı Nejdet İpekyüz hastalığın oluşumunda çevre, aşı yapmama ve ekonomik nedenlerin sayılabileceğini belirterek, hatsalıktan korunmak için aşı ve hijyene dikkat edilmesi uyarısında bulundu.

Diyarbakır'da hastalığa yakalanan A. ailesinin küçük oğlu Ab., yaklaşık altı aydır yatakta tedavi olmayı beklerken, anne H. A. çocuğunun günden gune eridiğini söyledi. H. A., hastanelere götürmelerine karşın doktorların Ab'ın tedavisine yönelık bir şey yapamadıklarını söyledi. Yetkilileri alarma geçiren hastalığın bir başka mağduru ise 7 yaşındaki R. A. Yaklaşık sekiz ay önce hastalığa yakalanarak yatağa düşen R'ı ailesinin iyileştirmeye yönelik çabaları sonuç vermedi. Baba İ. A., Diyarbakır ve Ankara'daki hastaneleri dolaştıklarını ancak hiç birinin çocuklarının tedavisine yönelik teşhiste bulunmadığını belirterek, "Kızamık aşısı yaptırmadığımız kanısına vardılar." dedi.

Diyarbakır İl Sağlık Müdürlüğü yetkilileri ise, hastalığın sadece kızamık geçiren kişilerde ortaya çıktığını söylerken, bunun bölgede ortaya çıkmasını ise aşı olma oranının düşüklüğüne bağladılar. Aşı oranın yüzde 95 olması gerekirken Diyarbakır'da bu oranın yüzde 50'lerde olduğunun altını çizen yetkililer, "Vatandaşlar çocukları 3 gün ateşlendiği için kızamık aşısı yaptırmaktan kaçınıyor. Bu hastalığa yakalanların büyük bir bölümü aşı yaptırmayıp, kızamık hastalığına yakalan kişilerden oluşuyor." dediler.

1980'li yıllarda Orta Afrika, Arjantin, Brezilya'nın varoşları ve Hindistan'da görülen hastalık 2000'li yıllardan sonra sadece Hindistan'da görülüyordu. Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde ortaya çıkan ve halk arasında "beyin kızamığı" olarak bilinen SSPE hastalığına Batman'da 40, Diyarbakır merkezde 20 ve Bismil ilçesinde de 10 kişinin yakalandığı öğrenildi.

Kızamık, kış sonu ve ilkbahar döneminde görülen, ateş ve döküntü ile seyreden, bulaşıcı bir hastalıktır. Kızamığın başlangıcında birkaç gün süren bir ateş döneminden sonra öksürük, burun akıntısı ve gözlerde kızarıklık belirtileri gelişir. Döküntü yüzde ve boyunda başlar, sonra aşağıya doğru gövdeye, kollara, bacaklara ve ayaklara yayılır. 5 gün kadar süren döküntü, yayıldığı sırayla kaybolur.

Kısa adı SSPE olan subakut sklerozan panensefalit hastalığına, kızamık geçirildikten sonra beyne yerleşen kızamık virüsü sebep oluyor. Kızamık geçirdikten 1 ile 10 yıl arasında hastalığın belirtileri başlıyor ve virüs beyinde tahribata yol açıyor. Kesin tedavisi ise yok. Tedavi sadece virüsün yayılmasını geciktiren ilaçlarla yapılmaya çalışılıyor. Kızamık aşısı olmamış çocukta hastalığın görülme riskinin aşı yapılana göre 20-30 kat fazla olduğu bildiriliyor. Hastalık en erken 6 hafta içinde ölüme sebebiyet verirken, iyi bakımla 20-25 yıl daha yaşayan vakalara rastlanabiliyor. SSPE hastalığının ilerlemesi ise 4 aşamada meydana geliyor: 1. Dönem: Unutkanlık, sinirlilik. 2. Dönem: Sıçramalar başlıyor. Tek başına yemek yiyemiyor. 3. Dönem: Hasta yatağa bağımlı hale geliyor. Burundan sıvıyla besleniyor. 4. Dönem: Komaya giriyor. Yıllarca sürebilecek koma ölümle sonuçlanıyor.


 Tıpta son gelişmeler


Tıptaki değişim süreci "koruyucu tıp" ve "erken teşhis"i öne çıkarıyor. Dünya nüfusundaki hızlı artış ve yaşlı nüfusun artması, bu değişimi biraz da zorunlu hale getiriyor. Bunun sebebi, tedavi süreçlerinin son derece pahalı hale gelmesi. Gelişmiş ülke ekonomileri bile sağlık giderlerini karşılamada zorlanıyor. Tıptaki değişim sürecinden önce, iyi haberleri öğrenmek istediğinize eminim. Onun için önceliği iyi haberlere vermekte yarar var.

Önce şeker hastalarını sevindirecek bir haberle başlayalım. Çok değil birkaç ay sonra ünlü bir insülin üreticisi firma, bir hafta süre ile etkili olabilecek bir "kan şekeri ayarlayıcısı" ürünü piyasaya vermeye hazırlanıyor. Eğer diyabetli bir hastaysanız, bu sizin için mükemmel bir haber olmalı! Eğer insülin kullanan bir diyabetliyseniz bu haber, enjeksiyon sayısını azaltacağı için sizi mutlu edecektir.

Kanser düşmanı aşı

Bir başka iyi gelişme de hastalıklara karşı geliştirilen yeni aşılarla ilgili. Son yıllarda "menenjit" aşısının, "rota virüs" aşısının yaygın olarak kullanıldığını biliyoruz. Yaşlıların sağlığını önemli ölçüde tehdit eden "Zona" virüsü ve "Pnömökok zatürreesi"ne karşı aşı geliştirilmesi de mükemmel başarılar oldu. Hepatit A ve B aşıları da önemli hizmetlerdir. Kanser önleyici aşı konusundaki başarılı imzalardan biri zaten atıldı. "Rahim ağzı kanseri"ne karşı geliştirilen (ve neredeyse yüzde 100’e yakın koruma sağlayan) aşı, önemli bir gelişme ve güçlü bir umut oldu.

Teşhis teknolojisi

Görüntüleme teknolojilerinde yaşanan değişimler, baş döndürücü durumda. "Anjiyosuz Anjiyo" da denilen, bilgisayarlı tomografi tekniği ile 3-5 dakikalık bir sürede çok güvenli sonuçlar alınabilen teknoloji bunlardan biri. Bu teknoloji koroner kalp hastalıklarının erkenden tanınmasında önemli bir işlev görecek gibi görünüyor. Sanal kolonoskopi de başarılı adımlardan biri olarak gösteriliyor. Öyle görünüyor ki yakın gelecekte üç boyutlu tomografiler hizmete girecek.

Moleküler teşhisi esas alarak kanser tanısını çok erken dönemde koyabilmeyi sağlayan "PET" yöntemini de yazmamak olmaz.

Gen analizleri


Biyokimya alanında da güzel gelişmeler var. Örneğin DNA analizleri ve buna bağlı olarak bazı hastalıkların önceden öğrenilebilir hale gelmesi, yakın geleceğin önemli umutları arasında. Ünlü "HapMap Projesi" işte bu DNA kaynaklı beklentiler üzerine kurulu uluslararası bir çalışma. Bu çalışma arzulandığı gibi giderse gelecekte kimlerin hangi kanserlere, hatta ne tür damar hastalıklarına yakalanacaklarını belirlemek mümkün hale gelecek. Genetik analizler sayesinde pek çok hastalığa neredeyse bebek daha anne karnındayken teşhis koymak mümkün olacak.

Kan analizlerinde de bilgisayar destekli teknolojilerin kullanımına ağırlık veren gelişmeler var. "Çip ağırlıklı analizler"in biyokimyasal teşhisleri daha kullanışlı, ucuz ve güvenilir hale getirebileceği düşünülüyor. Bu teknoloji kullanıma girdiğinde aynı anda yüzlerce tarama testini bir-iki damla kandan hem de çok ucuz maliyetlerle yapmak olanaklı hale gelecek.

ERKEN TEŞHİS NEDEN ÖNEMLİ


Tıpta yeni gelişmelerin yoğun olduğu alanlardan biri de "erken teşhis" konusu. İşte bu nedenle imkánı olan herkes taramalar yaptırarak hastalıkları daha başlangıç dönemlerinde öğrenmeye çalışıyor. Bir akciğer tümörünü henüz bir iki milim yani toplu iğne başı büyüklüğündeyken teşhis etmekle bir düğme iriliğine, bir santim büyüklüğe ulaştığında teşhis etmek arasında dağlar kadar fark var. Mesela toplu iğne büyüklüğündeki bir tümör kitlesinde diyelim ki 1000 kadar hücre varsa bu sayı, düğme büyüklüğünde bir akciğer tümöründe milyonları buluyor. İşte bu nedenle bütün mesele vücudunuzda gelişen patolojik süreçleri mümkün olduğu kadar erken tanımlamaktan geçiyor.

 

 

 
  Bugün 2 ziyaretçikişi burdaydı!
desing TheCaptainATX---moderatör TheLord
 
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol